Mardin-Şanlıurfa-Harran-Göbeklitepe-Atatürk Barajı-Nemrut-Adıyaman

Kahvaltı sonrası Midyat'tan ayrılıyor, Mardin'e doğru yola çıkıyoruz..Merkezi bir yerde otobüsten inip, sokaklarda dolaşmaya başlıyor, eski PTT binası, camileri görüyor ve sabancı müzesini geziyoruz..Ulucamide içiçe geçmiş dinler, mezheplerle ilgili bilgi alıyor, medeniyet zenginliğine tanık oluyoruz..Müslüman, Hıristiyan,Yahudi, Süryani,Türk, Kürt, Ermeni, Yezidi, Sünni, Hanefi, Şafi, Katolik, Ortodost, Protestan ve daha birçok din, mezhep, ırk...Yezidilik inancını duyuyorum ilk defa..Tavus kuşu da simgesi..Yollar daracık, çöp taşıma işi halen eşeklerle yapılıyormuş ve buradaki eşekler kadrolu çalışanmış, yani biz gibi bordrolu :) ve de emekli oluyorlarmış..
Kasımiye medresesini de ziyaretten sonra, Urfa'ya doğru yola çıkacağız fakat öncesinde yemek molası..Medresenin tepede olması sayesinde mezapotamya ovası halı gibi seriliyor önümüze..Karşıda medyadan hep duyduğumuz Kızıltepe..Barış ve huzur hakim artık bölgeye..Yemek molamızı Bordo restaurantta veriyoruz..Yeni Mardin'de şehrin biraz dışında.. Mardin tabağı alıyoruz...buralarda çok meşhur sanıyorum ilk olarak soğuk yoğurt çorbası geliyor, içinde buğday ve nohut da var.. Restaurant vasat,buralara gelip, güzel yemek yiyememekse en acısı, ne de olsa kebabın diyarı güneydoğu anadolu :)

Bir süre otobüs yolculuğundan sonra Şanlıurfa'ya ulaşıyoruz..Burası tahminimden çok daha büyük, güzel bir şehirmiş..Şehrin muhafazakarlığı hemen hissediliyor..
Balıklı göl bölgesi gezilecek tüm yerlere yakın..Mimari ve park çok güzel..Şehrin ortasında bu kadar büyük, temiz ve güzel bir park ilk defa görüyorum.. Tepede Hz. İbrahim'in ateşe atıldığına inanılan mancınık direklerinin olduğu kale..Kendisinin su, odunların da balık olduğuna inanılıyor, bu nedenle de Balıklı gölün balıkları kutsal ve kimse zarar vermiyor..

Gümrük handa eşim ciğerin tadına bakıyor (ben hala temizlik kısmına takıldığım için bakamıyorum), sonrada menengiç kahvelerimizi içiyoruz.. Sütlü kahve gibi birşeymiş  bu kahve, benim favorim halen orta türk kahvesi :)
Bakırcılardan sahanımızı alıp, otelimize doğru yürüyoruz..
Otel kalenin tam karşısında, park manzaralı..
Manici otel..Osmanlı temalı, oldukça güzel dekore edilmiş..





Akşam otelimizde sıra gecesine katılıyoruz.. Meğer sıra gecesi bizim medyadan bildiğimiz gibi birşey değilmiş..Kutsal kabul edilirken, gelir ve statü farkını ortadan kaldırmak için de ikramları herkes için aynıymış..çiğ köfte, mırra ve şıllık..
Çiğköftemiz yoğrulurken, biz de kebaplarımızı yiyoruz..Sıra geceleri artık turistlere uyum içim daha modernize olmuş..yani rakı içilebiliyor.. Yoğurt çorbası burada da var..hafif acılı sulu ezmeleri var harika..Urfa kebap ve domates kebaplarımız geliyor muhteşem..Sanırım tur boyunca yediğimiz en iyi kebaptı..Çiğköfte çok acı..bir tane yemek yetiyor :) mırra çok sert bir kahve..bir yudumluk ekspresso gibi..şıllık da yufkaya sarılmış ceviz tatlısı, tadına bayıldım, çok güzel, hafif bir tatlı..
Müzikler çok iyi, bir ara düğün şarkıları karışsa da araya, gerçekten türkü dinlediğimi hissettim.. Zaten çalanlardan biri Kazancı Bedih'in oğluymuş..Güzelce eğlendik ve günü bitirdik..

Ertesi gün kahvaltıdan sonra düştük yine yollara.. Yol kenarında yemyeşil ovaları görünce, GAP ın asrın projesini olduğunu anlamak zor olmuyor..Tarlalar bölünmemiş, onun için de etrafta büyük arazi araçları görmek mümkün..feodal düzenin tek iyi denebilecek tarafı belki de..tarıma uygun arazilerin kalmış olması..

İlk olarak Harran'a ulaştık..Harran'da bir ağa karşıladı bizi..Buradaki halk arapça konuşuyormuş ve nüfusun çok büyük bir kısmı arapmış..ağa "biz Türkçe'yi okulda öğrendik" deyince şaşırdım ve benim için yeni ama yıllardır var olan gerçeği öğrenmiş oldum..okulları yokmuş uzun yıllar boyunca, mutlular artık yakınımızda bir sürü okul var diye.. medyadan gördüğünüz gibi kızları okutmamamız onların önemsizliğinden değil, okul olmadığındandı diyor yine ağa..şimdi okullar var, inşallah okumamış küçük gelinler kalmayacak diye iç geçiriyorum ben de..
Harran'da kalan eserleri yine heryeri olduğu gibi Moğollar yağmalamış..
Harran ın konik evlerini ziyaret ediyoruz, mayıs olmasına rağmen hava sıcak yazı hayal bile edemiyorum..yazın serin, kışın da sıcak tutmaya yarıyormuş bu konik evler..
Geleneksel kıyafetler sergileniyor, giyip resim çektirmek için...



Buradan son günlerde çok popüler olan M.Ö 10.000 yıl öncesine kadar uzanan ilk tapınak olan Göbeklitepe'ye geçiyoruz.. İlk tapınak burası bulunana kadar M.Ö. 5.000 yıllarından kalma Malta'daki tapınak olarak kabul ediliyormuş..Daha çok yeni bulunan ve ünlenen yeri Alman arkeolog Klaus Schmith bulmuş ve çalışmalarına devam ediyor..Şu an raylı sistem döşeniyor, eminim ilerki yıllarda ulaşımı çok daha kolay bir yer halini alacaktır..


İnsan düşününce tüyleri ürperiyor..Birçok medeniyete ve dünyanın ilklerine evsahipliği yapmış bir ülkede yaşıyoruz..Bu muhteşem bir şans..

GAP'a yaşam kaynağı olan Fırat üzerine kurulu Atatürk Barajını görüyor ve Adıyaman merkezde İskender 85 et lokantasında dövmeç kebabı ve saç kavurmamızı alıyoruz.. Muhteşem bir tat..sadece 2 saatliğine yapılıyormuş, şanslıyızki yakaladık..Adıyaman daha doğrusu Kilis benim üniversitedeki yurttan oda arkadaşımın memleketi..Bolbol kulaklarını çınlatıyorum Fadimecimin..düşündüğümden daha büyük, modern ve yemyeşil bir şehir..Yol boyunca bize kendini ara ara gösteren Fırat nehrinin mavisi de çocukken resimlerde boyadığımız nehirler kadar mavi ve temiz..

Akşam güneşini Nemrut'ta batırmayı planlıyoruz fakat hava yağmurlu..inşallah yağmur yağmaz da tepeye çıkabiliriz haline geçiyoruz :)..Kahta üzerinden ilk Karakuş Tümülüsüne,..oradan da Cendere Köprüsü'ne geçiyoruz.. Köprü, çok güzel bir kanyonun hemen önünde..
Antep fıstık ağacını artık yakından görme zamanı geldi diyerek ağaçlardan yeşil antep fıstıklarını koparıyor içlerini kontrol ediyoruz...boş :)
Bugün günlerden tırmanış günü..Arsemia Tapınağına tırmanıyor, buradan da Nemrut'a doğru tırmanışa geçiyoruz..


Yollar çok dik, virajlı ve dar..Küçük minibüslerle terasa kadar çıkılabiliyor..Nemrut sis içinde..Klimaları çalıştıramıyorlar tırmanış sırasında..camlar açık doğal havalandırma ile çıkıyoruz..


Dışarısı buz, 2.150 m yukarıdayız..Polar almamış olsam bu soğuğa dayanmak zor olurdu..Merdivenler yapılmış, tırmanış eskiye göre kolay, öyle diyor bilenler..dağın tepesinde, uçurumun kenarında yuvarlanmadan çıkmaya çalışıyoruz yukarıya...İlerledikçe nefes almak zorlaşıyor..başım dönmeye başlıyor, tansiyonum düşüyor derken ulaşıyoruz Komagene Krallığı anıt heykellerinin bulunduğu batı terasına..Oradan doğuya...Tabi etrafı göremiyoruz ama sis de ayrı bir gizem katıyor ortama..tek eksiğimiz sıcak şarap..
İnişe geçiyoruz Adıyaman'daki otelimize doğru..Yolun çok sarsması ve havasızlık fena yapıyor midemi..Küçük bir mola ile yolumuza devam ediyoruz..yol boyunca küçük köylerin yanından geçiyoruz..nasıl yaşıyorlar bu dağ başında, okul yok, hastane yok..akıl almıyor ama yaşıyorlar işte..hem de kim bilir kaç yıldır böyle..

Otel yorumlarına baktığımda en sıkıntılı yerin Adıyaman olacağını düşünmüştüm ama hiç de öyle olmadı.. Temiz ve güzel bir otelde kaldık...Hotel Arsemos, bence yıldız sayısını artırmayı bile hak ediyor..Sabah yine 6 da kalkacağız, güzel bir uyku için doğru yatağa.. :)








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder